Millwall Maç Günü
Millwall – Cardiff Maç Günü
Yeni stadyum ve takımları keşfetmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sefer listemizde hem gitmemiz için sıkça istek gelen hem de bizim ayrıca ortamını merak ettiğimiz Millwall ve stadı ‘The Den’ var. Şehrin güneyine, Thames’in hemen altına yolculuğumuz başlıyor.
Maç öncesinde ritüel haline getirmeye çalıştığımız, hatta getirdiğimiz diyebilirim, şekilde Millwall’ın taraftar pub’ı olan The Blue Anchor’a (SE16 3TS) vardığımızda The Den’de karşılaşacağımız manzarayı üç aşağı beş yukarı tahmin edebildik. Havanın da güzel olmasıyla taraftarların çoğunun dışarıda güneş altında, bir kısmının ise tüm duvarları alkolle yıkanmışçasına kokan bu pub’ın içinde olduğunu gördük. Pub’ın içerisindeki birçok dekor zaten direkt olarak Millwall ile ilgiliyken, camlardan birinin dış cephesine bakan bir flama ilgimizi oldukça çekti. Hatta sadece bizim gibi ‘part time taraftarların’ değil, gerçek taraftarların da ilgisini çekmiş olacak ki önünde fotoğraf çekilmek isteyeni bile çok oldu.
Adadaki futbol holiganizminin anlatıldığı ‘Green Street Holigans’ filmine dahi ucundan bucağından konu olmuş; üzerine birçok kitap yazılmış olan Millwall kulübü, futbolun asi çocukları olarak biliniyor. ‘No one likes us, we don’t care:Millwall’ isimli Andrew Woods tarafından yazılan kitap, hem ana tezahüratlarına göndermede bulunuyor hem de en öne çıkan yapıtlardan biri. Kitapta kulübün taraftar kitlesine, takımına desteği ve bağlılığına değinilmekte. Gerçek hayattan hikayeler, röportajlar ve alıntılar ile okuyuculara Millwall ailesinin bir parçası olmanın ne anlama geldiğine dair fikir sahibi olmak adına bire bir. Tekrar uğrayacağımız The Den’in ve ev sahipliği yaptığı kulübün detaylarına o zaman uğramak için söz vererek, maç günümüze devam ediyoruz.
Maça doğru yürüyüşümüze geçince karşımıza çıkan taraftarlar ve giyimleri nasıl ‘beş benzemez’ ise oturduğumuz tribünde de öyle oldu. Maç önü, alışkın olmadığımız kadar polis ve atlı polisle devam ederken, stadyum çevresine geldiğimizde karşılaştığımız manzara normalde gördüklerimizden oldukça farklıydı. Stadyum çevresi, hepsi kulübün işlettiği veya kulüp tarafından onaylı olan, ‘işporta’ stantlarıyla doluydu. Sosisçisinden, biracısına; formacısından daha nicelerine etraf adeta pazar yeri gibiydi. Maç bitişinde galibiyeti güneşin altında bu pazar yerinde kutlama umuduyla giriş kapılarına doğru yavaşça yol aldık. Gişeler bildiğimiz/beklediğimiz gibiydi, dar ve eski.. Millwall taraftarlarını formda olmaya zorlayan bu kapılardan sonra içeri giriş yapabildik. Tribüne girer girmez diğer Londra ekiplerinin aksine daha ateşli ve kuralları esneten bir taraftar grubuyla karşılaştığımızı sezmiştik. Yerlerimizi bulmaya çalışırken, yerimize ‘çökmüş’ taraftarın, ‘Burası Millwall, isteyen istediği yere oturur’ minvalinde verdiği cevaptan nereye geldiğimizi aşağı yukarı anlamıştık.
Maç başlar başlamaz ev sahibi öne geçti. Dokuzuncu dakikada gelen bu gol ve üzerine güzel hava, stadyumdaki ‘Wanker’cıları yuvalarından dışarı çıkartmaya yetmişti. Kimdi bu ‘wanker’cılar diye soracak olursanız, tribünlerde deplasman takımın taraftarına el hareketi çekerek maçı onlara zindan etmek üzere toplanmış taraftarlar diyebiliriz. Hareket çekmek için rakip tribünle göz göze geldikleri anı kollamaları da cabası. Özetle sürekli rakibe ‘nah çeken’ taraftar güruhu :)
Görmeyi umduğumuz kadar aktif ve maçın içinde olan bu taraftarlar, Dockers Stand tribününde Millwall taraftarlarının liderliğini üstleniyor gibilerdi. Olduğumuz bölümde çatıdan aşağı doğru sarkıtılmış, yaklaşık 4-5 metre arayla birkaç tane mikrofon bulunuyordu. Bu mikrofonlar; stadyumdaki en çok ses çıkaran taraftarın, televizyon yayınına seslerinin daha çok gidebilmesi için yerleştirilmişti. 90 dakikanın tamamında maç içerisinde olmasalar da, gerek deplamanı ‘wanker’lamaları, gerekse takım baskı kurduğunda itici güç olabilmeleri ile galibiyette pay sahibi oldular – spor yazarı mode off.
Bira sırası beklememek adına ilk yarı bitmeden aşağı erken inen bizleri bir sürpriz daha bekliyordu, bira sırası… Önümüzde, yine de ciddi bir kuyruk vardı. Stadın hemen dışında eBar (ekrandan sipariş verip biranızı teslim noktasından aldığınız bira otomatları diyebiliriz) stantları olmasına rağmen herkes içeride eski usul sıra bekliyordu. Diğerleri sıra beklerken, benim yaptığım tuvalet ziyaretinde içerisinin komple duman altı olduğunu gördüm. Gördüm diyorum, tamamen lafın gelişi. Göz gözü görmeyen dar bir alan, birkaç kabin ve pisuar; yanlarında sigara izmaritlerinden tıkanmış lavabolar bana lise yıllarımı hatırlattı. Ve bu ziyadesiyle üzücü. Eski yılları yad ettikten sonra, ekiple buluşup biralarımızı içtik.
İkinci yarı için, ‘burası Millwall, isteyen istediği yere oturur’ abinin yeri dahil, birkaç yeri daha parselleyerek birlikte oturmayı başardık. Bira sevdası uğruna aşağıda sıradayken ekranlardan görebildiğimiz 45+ 4’de gelen gol ile Milwall üstünlüğü yeniden ele almıştı. İkinci yarı güneş açmış, wanker’cılar hedeflerine kitlenmiş, güle oynaya ilerliyordu. Bir Galler takımı olan Cardiff taraftarlarına yapılan, ‘We are England’ sataşmalarını barış çubuğu uzatmak sanan admine selam olsun ;) Rölantide geçen ikinci yarının son bölümünde buldukları golle maçı kapatan Millwall, Championship’deki yoluna emin adımlarla devam ediyor. Bol dövmeli ve az giyinen taraftarların oldukça fazla olduğu tribünle vedalaşıp, stadyum dışındaki galibiyet atmosferini koklamaya indik.
Yine güzel havaya eklenen galibiyetten olacak, maç önü kadar çıkışı da kalabalıklaşmış olan pazar yerine tekrar gelmiş olduk. Farklı bira çeşitlerini denemek ve biraz da karnımızı doyurmak adına taraftarın arasına karıştık. Kulübe bağlı satış noktalarından son yeme içme turumuzu aldıktan sonra Millwall’lularla birlikte galibiyet kutlamalarının dibini sıyırdık. Kısa bir sürede bu tribün atmosferini bir kez daha soluyacağımız düşüncesiyle evlerimize dağıldık. Bir sonraki maç günü görüşmek üzere.
İleride yapılacak olan maç ve pub günü etkinliklerinden haberdar olmak için formu doldurabilirsiniz.
The post Millwall Maç Günü first appeared on 2 Bira 1 Maç.